Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu Karaman'da
Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu Karaman'da
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu Karaman’da partisinin 6.olağan kongresine katıldı.
Karaman’da Yunus Emre Nikah Salonu’nda düzenlenen kongreye Genel Başkan Karamollaoğlu’nun yanı sıra parti yönetimi ve üyeleri katıldı.
Karaman'da partililer tarafından meşaleler ve sis bombaları eşliğinde coşkuyla karşılanan Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu, yapmış olduğu konuşmada, kongreye katılanları selamlamayı bir vazife bildiğini belirterek şunları söyledi.
“Ülkemiz oldukça karışık bir dönemden geçiyor. Bundan dolayı da neredeyse şundan emin olun ki ülkenin meseleleriyle ilgili konuları gündeme getirirken neredeyse midemize bir acı saplanıyor. Hangi kesimle konuşsak, ister gençler, ister hanımlar, ister esnaf, ister çiftçi, memurlar, sanayiciler kiminle ülke meselelerini görüşmeye kalksak her birinin çok ama çok ciddi problemlerle karşı karşıya olduğuna şahit oluyoruz. Öbür taraftan da dönüp bu ülkeyi yönetenlere bu ülkeyi 15 yıldır idare edenlere Türkiye Millet Meclisine hükümete bakıyoruz. Hikmeti ilahi bu problemlerin neredeyse hiç birisi gündemlerinde yok. Türkiye’de bir tane gündem var onlara göre. Meclisten seçimlerle ilgili yasalar çıktı. Uyum yasalarını bekliyorduk biz ama sadece seçimlerle ilgili bir paket getirildi ittifak kurabilme şartları oluşturuldu. Daha seçim gündemde bile değilken yer yerinden oynuyor cumhur birliği, cumhur ittifakı gibi. Şuanda bir hükümet var, meclis var, şuanda ülkenin problemleri dertleri var.
Niye bu memleketin dertlerini gündeme getirip tartışmıyorsunuz da ne zaman olacağı belli olmayan seçim ittifakları için şimdiden ülkeyi ayağa kaldırmaya çalışıyorsunuz. Elbette hükümetler bu ülkeyi daha iyi yaşanabilir hale getirebilmek için vardır. Seçimler çok önemli hadiselerdir. Ama ülkenin gündemi her gün değişirken seçimler üzerine konulara tartışmaya açılırsa bir sorun vardır. Kimse ülke problemlerini gündeme getirmesin çünkü bugünkü iktidarın hataları ortaya çıkacak. Bugünkü iktidar problemleri çözeceğine daha da büyütüyor.
Bu bizi üzüyor. Biz dünde bugünde ülkenin meselelerini önümüze kor, o meseleleri nasıl çözeceğimizi konuşurduk. Bugün dört bir tarafımız ateşle çevrili. Ordumuz Afrin’de bir harekât yapıyor. Her gün canlı yayınları seyrediyoruz televizyonlarda ama bunu iç politik malzemesi haline getirmek Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüktür. Bu milli bir davadır. Her ülke kendi sınırlarında kendisini tehdit eden bir hadise meydana geldiği zaman elbette müdahale hakkını taşır. Ama bu siyasi bir mesele haline getirilemez getirilmemelidir. Ordumuz yönetiyor bunu. Bu mücadeleyi sınırlarda sınır ötesinde yapılan mücadeleyi siyasetçiler yönetmiyor. Siyasetçiler karar alır ordu icra eder. Ama ülkemizin meselesi sadece sınırlarda meydana gelen hadiselerden ibaret değil. Zaten sınırlarımızda bu hadiselerin meydana gelmesinin başlıca nedeni hükümetin ta kendisidir. Suriye’yi kim başımıza musallat etti. Bugünkü hükümetin ta kendisi.
ABD Başkanı kalkıp da Esat yürüyen bir iskelettir dedi hadi bizimkilerde hemen sen orda oturamazsın dediler. On binlerce kilometre uzaklıktaki Amerika’nın bu ülkenin iç meseleleriyle ilgilenmesi neye işaret eder. Kolunun, dilinin uzun olmasına işaret eder. O ülke bu bölgeye barış ve huzur getirmek yerine bir kaos getirdi. Irak’ta bir buçuk milyon kişi katledildi. Suriye’de 600 bin insan katledildi. Yüzlerce insan memleketlerini terk etmek zorunda bırakıldılar. Şehirler yıkıldı. Şimdi biz sadece Afrin bölgesiyle ilgileniyoruz. Bunların tamamı ülkenin sınır güvenliğini sağlamak için atılan adımlar. Kimsenin başkasını itham etmeye hakkı yok. Böyle hareketlerde her zaman ülke bir bütünlük içindedir. Hükümetin de birinci görevi bu birlik ve bütünlüğü bu heyecanı, coşkuyu artırabilmek için gayret göstermesidir. Eğer hükümet bu gayreti göstermezse itham yoluna giderse en büyük zararı vermiş olur. Dış politikada şaşkınlar. 15 sene öncede söyledik yanlış yola gidiyorsunuz diye. AB medeniyet projemizdir dediler. Avrupa kapıyı kapattı yüzlerine bile bakmıyor şimdi. Çünkü baştan yaptıkları bir takım taahhütler vardı. Türkiye demokratik bir ülke olacaktı. Türkiye’de herkes kendi fikrini ve düşüncesini söyleyebilecekti. Hukukun üstünlüğü olacaktı. Adalete güven olacaktı. Basın hürriyeti olacaktı.
Siz çeşitli bahanelerle bunların tamamını bir kenara atacaksınız başta size tanınmamış olan bu haklardan dolayı mağdur olacak Avrupa’nın kapısına gideceksiniz sonrada insanlara zulm olan bir baskı altına gireceksiniz. Ülkemizde büyük bir baskı var. Herkesin üzerinde bir endişe var. Niye acaba benim yakınlarıma bir zarar gelir mi diye. Ne olacak adalet mekanizması var. Birileri sahip çıkar size. Yo kimse sahip çıkamıyor. Hükümetin aleyhinde konuşanlar yarın hapse atılıyor, işinden oluyor. Böyle bir ülke olmaz. Bizim hangi beklentilerimiz varmış ta kaç bakanlık, kaç milletvekili. Bu millet 20 tane değil, 107 tane değil, 250 tane milletvekilliğine bile satılamaz. Bunu herkes bilsin. Hep ilkelerden bahsettik. Kendini bilmez bazı insanlar ilkede neymiş diyor. Vay cahil vay, yahu sen daha ilke kelimesinin ne mana ifade ettiğini bilmezken laf ediyorsan Allah seni dinleyenlere akıl fikir versin. Çünkü sana vermemiş belli. Biz bu memleketin içinde her şeyden önce huzur istiyoruz. Huzur adaletle sağlanır. Barışın tesis edilebilmesi için bir defa hakkın zahir edilen ezilen yok edilen yok mefhumunun mutlaka yerli yerine oturtulması lazım. Ama bugün kimse adalete güvenmiyor. Yapılan anketler gösteriyor ki yüzde 85’i adalete güvenmiyor. Bugünkü iktidar eğer hakikaten bu memleketi seviyorsa, bu memlekette barış olsun istiyorsa ilk yapacağı iş adaleti nasıl tesis edeceğinin üzerinde durmalı. Ne oldu demeli. Nasıl oldu da ben bu kadar 15 senenin içinde bu ülkenin bu hale gelmesine vesile oldum. Çünkü bunlar vesile oldular. Yok, efendim biz olmadık şu FETÖ’cüler var ya onlar ayaklanmasaydı her şey güllük gülistanlıktı dediler.
Peki, onları bu ülkenin başına getirip Adalet Bakanlığını, İçişleri Bakanlığını, imtihanları, emniyeti bunlara teslim eden kimdi ya. Başka bir yerden mi gelişti bunlar. O zaman Ergenekon’un, balyozun ben savcısıyım diyenler bugün tam tersini söylüyorlar yani mesuller. Bir insan kendi hatasını görmeden o hatayı telafi edemez. Belki hatalarını görüyor da ders almıyorlar. Kendisinin hatasını gördüğü zaman bunu idrak etmesi güzel ama her insana da o hakkı vermesi icap eder. Öyle bir havaya girdik ki sadece olağanüstü halle idare ediliyoruz. Olağanüstü hal elbette bazı zeminlerde gerekli olabilir ama OHAL ne demek. Hukukun rafa kaldırıldığı dönem demek. Çok ciddi problemlerimiz var. Hukuki yollarla gidersek bu problemleri çözemeyebiliriz. Geçici süreyle hukuku rafa kaldırılalım suçluları bulup cezalandıralım sonra tekrar normal hale dönelim. Yanlışlık yapıldıysa hukuk mekanizması çalışsın. 1.5 sene oldu hala düzeltemedik diyorlar. Bu sürede düzeltemediysen emin ol gelecek 5,5 sene gene düzeltemezsin. İşe yanlış yerden başlıyorsun. Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir buyruldu. Biz bu inancın sahipleriyiz. Bir inansı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Bugün hapishanelerde 100 binlerce insan var, işinden atılmış insanlar var, bunların yakınları var. Derdini bu insanların içinde olupta anlatamadıkları artık ümidi kestikleri için intihar eden insanlar var.
Dış güçlerde bu işin içine girmiş bir türlü esas yapıyı deşifre edemedik anlayamadık. Anlayamazsın böyle giderse mesele problem çözmek değil bir tahakküm oluşturmak. Geliştirmek seçimlerde başarılı olabilmek için böyle bir yola gittiler. Önümüzdeki seçimlerde öyle bir patlamaya yaşacaklar ki esameleri bile okunmayacak. Hiç tereddütüm yok benim. Çünkü siz insanları baskı altına alırsanız onlar dertlerini açıklayamazlarsa sizin anketlerinizden doğru netice çıkmaz.
Çünkü ben hükümetin tasvip etmediği bir ifade kullanırım yarın başıma bir şey gelir derler. Ama sandığa gittikleri zaman siz o sandık güvenliğini sağlamadığınız da bile sizin o sandığı emanet ettiğiniz adam hakikaten dürüst çıkacak. Sağlam çıkacak. Sandıkta hile yapılmasına onlar izin vermeyecek. Hesap günü var. Ben iktidarda bulunursak o gün zaten hepimiz cennete gireceğiz böyle bir havaya sokmaya çalışıyorlar. Hak bizim inancımızın temelinde yatan bir mefhumdur. Milli görüşçülerin birinci görevi hakkı tesis etmektir. Hâkim kılmaktır. Yani adaleti sağlamaktır.
Adalet olmadan barış olmaz. Adalet olmadan huzur olmaz. Adalet olmadan emniyet olmaz. İnşallah bugünler bir gün geçecek. Mutlaka bir gün mutlaka bu ülkeye saadet gelecek çünkü bu ülkenin hamuru sağlam. Her şeye rağmen bütün eksikliğimize rağmen, birçok insanın sesini çıkaramamasına rağmen hamurumuz sağlam ve bizim içimizde bizi her zaman doğruya yöneltecek bir inanç ve iman var. Şuanda biz Türkiye’de hakikaten garibanın, mağdurun, ezilmişin sesini çıkaramayanın borcu olup ta ödeyemeyenin hapse girip yakınının arkasından ağlayanın tek çaresiyiz Allah nasip ederse bugün yaşanan tüm olumsuzların tamamı bir gün gelecek saadet iktidarında sil baştan ele alınacak ve düzeltilecek. Bunun için toplumumuzun çeşitli kesimlerine bakıyoruz. Dış ilişkiler bir karman çorman hale geldi. Bu ülkenin problemini Amerika gelip çözemez. Gelseler bile karıştırmak için gelirler. Yanı başımızda başımıza en büyük bela olarak musallat olacak olan pusuda bekleyen bir İsrail var. İsrail ile ilgili kimse bir şey söyleyemiyor kimse bir adım atamıyor.
Toplarımızın üzerinde hâkimiyet kurmak istiyorlar. Topraklarımıza el koymak istiyorlar adım adım satın alıyorlar topraklarımızı. Buna izin vermeyeceğiz. Sadece problemimiz bu değil. Biz aslında her şeyden önce bu memlekette şu kutuplaşmanın ortadan kalkmasını istiyoruz bir ailesinin içindeki dertler bile öyle bir hale getirildi ki sen hükümetten yana mısın değil misin, değilsin. Biz kutuplaşmanın karşısında olacağız. Bu ülkenin içinde bulunduğu problemleri çözebilmesi, dertlerinin üstesinden gelebilmesi ancak farklı fikirlerin biraya gelmesiyle olur. Ama sadece kutuplaşma değil, adalet mekanizmasını mutlaka rayına oturtacağız. Ülkede perişan olmayan kimse kalmadı. Küçücük az sayıda insan belki rahat keyfi yerinde. Ama geri kalanın hepsinin durumu kötü. Herkes borçlu. Borç bile bulamıyor bu hükümet. Kimse borç vermiyor. 3 milyon 250 bin işsizimiz var. Aslında o insanlar alın teriyle hayatlarını idame ettirmek isterler. Ama devletten alacakları 500 bin liraya tamah ediyorlar. Ziraat artık insanları beslemiyor. Bütün çiftçiler hacizli. Nasıl rahat edecekler. Anadolu’da artık birçok yerde toprak ekilip biçilmiyor. Şimdi devlet tarla başına belli bir destek veriyor, ektin mi biçtin mi sormuyor. Bu şartlarda Türkiye ziraat yapılabilir mi.
Tarım bir ülkenin en stratejik sektörüdür. Biz insanız karnımız doymadan yaşayamayız. O yüzden en çok destek vereceğimiz kesim tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlardır. Sadece laf ediyorlar, lafla peynir gemisi yürümez. Çiftçi ektiği ürünü satamazsa, yaptığı masrafı çıkaramazsa bir daha nasıl çiftçilik yapabilir. Devlet her zaman çiftçisinin yanında olmak zorunda. Ne halde olduğunu görecek. Ekip biçebiliyor mu, tohumunu, gübresini, mazotunu temin etmesi gerekir. Ben bununla ilgilenemem diyorsan devlete talip olma arkadaş. Git Amerika’ya, Avrupa’ya hükümetler daima çiftçinin üreticinin yanındadır. En ufak bir problemi olsa hemen yanına gider. Bizde öyle bir adet yok. O yüzden problemimiz büyüyor. Onun için 500 bin büyük baş hayvan ithal ediyoruz, tohum ithal ediyoruz. 500 bin küçükbaş havyan ithal ettik. 300-500 bin ton arasında et ithal ettik. Biz bu hale nasıl geldik. Sadece çiftçi, üretici değil, işçide, memurda perişan. Kimse evinin geçimini sağlayamıyor. Bu ekonomi politikalarının ne kadar yanlış olduğunu gösterir. Yoksulluk sınırı şuanda 5 bin 500 civarında diyorlar. Nedir yoksulluk sınırı aldığı maaşla evini geçindiremiyorsa, borçlanıyorsa bunda bir sorun vardır. Asgari ücretlinin ücreti üç misli artarken, zenginin geliri de iki misli artar. O zaman Türkiye güçlenerek kalkınır. Şartlar değişir, biz dışarıda itibar görmeye başlarız. Herkesin örnek olacağı model bir ülke haline geliriz. Şuanda buna ihtiyaç var. O bu önce niyet sonra beceri ister. Sizin eğer o kabiliyetiniz yoksa bu başarıları sağlayamazsınız, temin edemezsiniz. Ne yazık ki bugünkü iktidarda bulunan arkadaşlarda ne böyle bir niyet var nede böyle bir kabiliyet var.
Türkiye’nin sadece milli geliri ya da asgari ücret problemi yok. Ülkemizin Dış ticareti 77 milyar dolar açık verdi. Bütçede verdiğimiz açık 47-48 milyar dolar. Her sene açık verdik. Bir kere bile fazla vermedi bizim dış ticaretimiz. Bu ne demektir sürekli borçlanmak durumunda kalıyoruz. İnsanımıza vereceğimiz parayı bankalara veriyoruz. Cumhurbaşkanımız övünüyor ya çok şükür borcumuz kalmadı diye. Evet, borcumuz kalmadı ve IMF gibi bir belayı başımıza Kemal Derviş sardı. Şimdi biz borç almadığımız halde IMF’den onun verdiği direktife göre maliyemizi yönetiyoruz. 17 sene içinde bir onda 6 trilyon borç çevirmiş devlet. Karşısında 708 milyar dolar faiz ödemişiz. Bu sizin bizim üzerimize yük olarak geldi. Ben bunları kafadan söylemiyorum. Devletin kendi rakamları. Böyle bir yükün altından kimse kalkamaz. Onun için her şeyi satmaya karar verdiler. Bir tane fon çıkardılar Varlık fonu diye kimse borç vermedi Türkiye’ye niye pili bitmiş ülkenin. O olmadı havuz sistemini kurdular. Şimdi şekeri özelleştiriyorlar hakikaten biz bu hükümete de hiçbir zaman beddua etmeyiz ben elimi açtığım zaman Allah’ım bunlara akıl fikir ver diye dua ederim.”
[gallery size="full" ids="4536,4537,4538,4539,4540,4541,4542,4543,4544,4545,4546,4547,4548,4549,4550,4551,4552,4553,4554,4555,4556,4557,4558,4559,4560,4561,4562,4563,4564,4565,4566,4567,4568,4569,4570,4571,4572,4573,4574,4575,4576,4577,4578,4579,4580,4581,4582"]